Ege'de Son Söz

Nedim Atilla’dan İzmir'e tarım politikası övgüsü: Kaliteli işler yapılıyor!

‘Slow food’ hareketinin kurucu liderlerinden biri olan Yazar Nedim Atilla, “İzmir Limanı en çok organik tarım ihracatı yapan bölgedir. Peki biz bunları kendi insanlarımıza yedirebiliyor muyuz? Hayır. İç pazarda satamıyoruz çünkü pahalı. Sözcüğü organik yerine gerçek diye seçerseniz bu mümkündür. Bu politikaya dönüştürülmeli. Mesela İzmir’de çok kaliteli işler yapılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi hemen hemen her yere buğday ektiriyor. Bu sayede köy ekmeği dediğimiz ekmek çok daha ucuz oluyor” dedi.
Nedim Atilla’dan İzmir'e tarım politikası övgüsü: Kaliteli işler yapılıyor!
Haberler / Tarım
6 Şubat 2022 Pazar 14:07
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

EGEDESONSÖZ - Bir televizyon programında Ege Bölgesi Mutfağı ve İzmir’de yapılan tarım hakkında ‘slow food’ hareketi üzerinden değerlendirmelerde bulunan Yazar Nedim Atilla, tarım faaliyetlerine ve yemek kültürü açısından yapılan çalışmalara dair açıklamalar yaptı. Ekonomik sıkıntıları da göz önünde bulundurarak buğday ve ekmeğe erişimin kolay olması gerektiğini savunan Atilla, İzmir’de buna yönelik kaliteli işlerin yapıldığını dile getirdi. Bunun yanı sıra yemek tarihinin derinliklerine inilmesi ve ilk tariflerin önemsenmesi gerektiğini dile getirerek İzmir’de buna yönelik çalışmalarının olacağını duyurdu.

İZMİR MUTFAĞI BENZERSİZDİR
Ege Mutfağı’nın diğer mutfaklara göre daha benzersiz ve zengin olduğunu dile getiren Atilla, “Ben bu konuda ayrımcılık yapmak istemem ama... ‘İnsan İzmir’e geldiğinde kaç gün üst üste bir yediğini bir daha yemeden kalabilir?’ diye sorduğumuzda rahatça farklı şeyler tüketilebildiğini gördük. Bu mutfağın bu kadar zenginlik olması aslında normal... Sadece zeytinyağlı yemekler değil, Türkmen yemeklerimiz var. Levanten, Seferat yemekleri... Tatar, Kırım Mutfağı... İzmir’in çevresindeki Çerkez köylerindeki yemekler... Bir de tabii Rum nüfusu var ve mübadeleyle Girit’ten, Midilli’den Selanik’ten gelenler... Baktığımızda Girit’ten daha fazla İzmir’de bu mutfak yaşatılıyor... Mesela Foça’da yaşayan bir yemek vardır,  yoğurtlu gopez diye... Limni Adası’nın yemeğidir ancak Foça’da yaşıyor. Alaçatı’da Sakız Adası’nın yemekleri yaşıyor. Göçlerle beraber bu yemekler aktarılıyor. Mutfak zenginliği oluşuyor. İzmir’in tüm ilçelerini içine alarak baktığımızda bir mutfak yaşıyor ki 20 gün üstü üste aynı şeyi yemeden geçirebiliyorsunuz. O yüzden ‘İzmir mutfağı benzersizdir’ diyorum...” şeklinde konuştu. 

TÜRKİYE’NİN GIDA KÜLTÜR TARİHİ ENSTİTÜSÜ’NE İHTİYACI VAR
Yıllarca kimliğinin verdiği oluşumla yemek sanatı tarihinin derinliklerine inen Atilla, yemeklerin tarihinin araştırılması ve buna göre hareket edilmesi gerektiğini savunarak, “Türkiye’nin Gıda Kültür Tarihi Enstitüsü’ne ihtiyacı var. Evet Türkiye’nin turizmi gelişiyor. Buna yönelik de bölgelerde aşçılar yetiştirilmesi gerekiyor. Ancak gıdanın tarihinin araştırıldığı bir enstitüye ihtiyaç var. İnşallah İzmir’de böyle bir şey oluşturacağız. Buna yönelik arkadaşlarımızla çalışmalar ve projeler geliştiriyoruz. Çünkü 18 ve 19. yüzyılda yazılmış yemek tarifi kitaplarının ilk yemek tarifi kitapları olması nedeniyle önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

İZMİR’DE KALİTELİ İŞLER YAPILIYOR
Gerçek gıdanın tüketilmesi konusunda açıklamalar yapan Atilla, özellikle buğday ve ekmek üzerinden örnekler vererek “Buğdayın ve ekmeğin herkes tarafından kolay alınabilir olması gerekiyor. Türkiye ekonomik sıkıntıların içinden geçiyor ama Göbeklitepe’de bulunan buğday, İzmir’de bulunan Karakılçık buğdayı gibi tohumlarda kromozomlar 13 ile 26 arasında değişiyor. Şuan yediklerimiz ekmek değil. Bu buğdaylarla yapılan ekmekler çok pahalı tabiki ama gerçek gıdayla beslenmek her şeyden önemli. Ben organik sözünü kullanmamaya özen gösteriyorum. Çünkü görüyoruz ki; organik tavuk diye satılanlar organik değil... Türkiye’de bu tanımlama gerçekliği aştı. Tabii bunun yanı sıra biz en çok organik gıda ihracatı yapan ülkeyiz. İzmir Limanı en çok organik ihracatı yapan bölgedir. Peki biz bunları kendi insanlarımıza yedirebiliyor muyuz? Hayır. İç pazarda satamıyoruz çünkü pahalı. Sözcüğü organik yerine gerçek diye seçerseniz bu mümkündür. Siz çok daha arz etmeniz gerekir. Bu politikaya dönüştürülmeli. Mesela İzmir’de çok kaliteli işler yapılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi hemen hemen her yere buğday ektiriyor. Bu sayede köy ekmeği dediğimiz ekmek çok daha ucuz oluyor. Organik değil gerçek gıda dememiz lazım” sözlerini ekledi.

DENETİMLER VE KADRO YETERSİZ
Geçtiğimiz günlerde İzmir’de gıda denetimi esnasında saldırıya uğrayan gıda mühendisleri konusuna da değinen Atilla, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın koyduğu yasakların olduğunu ancak denetlenmediğini söyleyerek “Geçen gün İzmir’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gıda mühendislerini denetim esnasında dövdüler. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bir takım aldığı önlemleri, verilen talimatları çok yerinde ama denetimler yetersiz kalıyor. Çünkü kadrolar yetersiz... Gıda mühendisleri kadroları yetersiz. Gıda Mühendisleri Odası’da devamlı bu konuda uyarılar yapıyor” dedi.

‘SLOW FOOD’ İYİ, TEMİZ VE ADİL GIDANIN PEŞİNDEN KOŞUYOR
Slow food hareketinin kurucu liderlerinden biri olan Atilla, bu hareketin amacına ve arayışına yönelik açıklamalarda bulunarak “1989 yılında İtalya’da bir ‘fast food’ zincirine karşı geliştirilmeye başlanan daha sonra da 1991’de ilk kez Avrupa Birliği Parlamentosu tarafından kabul edilen bir manifestoyla birlikte her yere yayılan evrensel bir hareket. Slow food hareketi; iyi gıdanın peşinde koşuyor. İyi, temiz gıdaya ulaşmak bir insan hakkıdır. Slow denirken, yemeklerin yavaş yavaş yenmesini içerirken, onun yanında yavaş pişirilmesi, doğru pişirilmesini de içerir. Oradaki yavaşlık biraz daha felsefi bir yaklaşım. Temiz ve adil üretmektir. Bugün üretirken nehirlerimizi, denizlerimizi, topraklarımızı kirletiyoruz. Toprağı zehire buluyorsanız adil değildir. Özellikle çocuk işçi çalıştırmayı da kapsar. Bu şekilde adil üretim yapılmış olmuyor. E tabii çok et tüketimi de sorunlu bir şey. İnsanoğlunun daha az et tüketmesi lazım. Hayvan üretiminde çıkan sera gazı gibi gazlar çok ciddi boyutlara ulaşıyor” sözlerini kullandı.


ZEYTİNYAĞININ ANA VATANI OLDUĞUMUZU GÖSTERMELİYİZ
Ege Bölgesi’nin zengin bir gıda kaynağı olan zeytinyağının ana vatanının bu ülke olduğunun herkese gösterilmesi gerektiğini dile getiren Atilla, Gıda Kültür Tarihi Enstitüsü’nün gereklilik sebeplerinden birinin de bu konu olduğunu ekleyerek “Bir gıda hedefim hayalim. Bütün mesele bizim zeytinyağnın ana vatanı olduğumuzu dünyaya anlatmamızdan geliyor. Zeytin ağacının ilk evcilleştirildiği yer Gaziantep civarı... Dünyanın bilinen en eski zeytinyağı işleme yerlerinden biri Urla’da... Bizim zeytinin ana vatanı olduğumuzu ortaya koymamız lazım. Biz markalı zeytinyağı üretimini çok başaramıyoruz. Daha çok dökme zeytinyağı ihracatı yapıyoruz. O ülkeler paketliyor ve daha fazlaya satıyor. Böyle bir gerçek var. Atatürk’ün kurduğu Zeytin Araştırma Enstitülerimiz var. Bunlarda dünyanın en büyük zeytin koleksiyonları bulunuyor. Bugün Bornova’da ve Edremit’teki milli zeytin ağacı koleksiyonumuzda 236 tane çeşit var. Bunun 80 tanesinin tarımını yapabiliyoruz, 40 tanesini ihraç ediyoruz. ‘Slow food’ da bunun biyoçeşitliliğini önemsiyor. Bunu da ortaya koymalıyız. İhracatçı Birlikçilerimiz çok iyi niyetli bir çabayla yapmaya çalışıyor ama yetmiyor...” şeklinde konuştu.

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR

Esin Kurt
7 Şubat 2022 Pazartesi 00:31
Zeytinyağı bir Giritli için hayat demektir...Ne güzel bir bilgilendirme yazısı olmuş,ilgiyle okudum.IZMIR her türlü ozelligi ile lderligi hep ön planda.
6 Şubat 2022 Pazar 16:37
Ege Mutfağı, özellikle İzmir iyi tanıtılmıyor. Boyoz, kumru, kokoreç, söğüş gibi sokak lezzetleri ön plana çıkartılıyor ki onları da doğru düzgün yapan yerler çok az.

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ MAGAZİN DÜNYADAN SAĞLIK
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege'de Son Söz